25 Mart 2012 Pazar

Melankoli


"The earth is evil, we don't need to grieve for it." Melancholia (2011)




Çok zor izledim Melancholia'yı. Çökmüş olan omuzlarım biraz daha çöktü ama ruhum hafifledi. Sanki biri koca elleriyle tam başımın üstünden kafamı kavramış ve aşağı doğru bastırıyordu, " in in daha da aşağı bat, yere yapış kalkama ordan." der gibi. İşte o ağırlık hissi omuzlarımı da baskısı altına aldı da kamburum daha da belirginleşti. Ama garip olan şu ki içimin daha da sıkışmasına sebep olan bu yoğun hissiyat, bir yandan garip bir hazla iğne deliğinden sızan hava gibi kısıtlı rehavete dönüşüyordu.
Hiçlik, yokluk ve sonrasında yok oluş ya da bir diğer değişle ölüm işleniyordu filmde ama her zaman olduğu gibi yönetmenin kullandığı sembollerle neler anlatmaya çalıştığını tam olarak anlayamadım. Zaten hiçbir filmi de o niyetle izlemeyi başaramıyorum. Hep filmlerde beni sarıp sarmalayan başka şeyler olur. Bir yerden ucunu yakalarım bana dokunan bir sahnenin. Bazen bir replikten, bazen o belli sahnede çalan bir müzikten bazense bir bakış ya da ifadeden. O noktadan sonra tüm anlatılanları başka bir boyutta algılarım belki de yönetmenin anlatmak istediğinin tam tersi işlenir beynime. Bilmiyorum, belki de sanat zaten böyle bir şey, herkeste yaşanmışlıkları, düşünmüşlükleriyle uyandırdığı ve duyurduğu farklı oluyordur. Bu filmde ise yoğunluklu olarak hissettiğim tükenmişlikle, hiçlik oldu. Ama sanırım zaten melankoli böyle bir oluş hali.. Hep bir olmamışlıkla devinim halinde olan ruhsal çalkantı. Oldurmaya çalıştıkça daha beter olamayan, oldurulamayan. Kaçınılmaz olan ölümün karşısındaki çaresizlikten daha yorucu geliyor bana bu durum. Hayata karşı olan inanıcını yitirmiş, varoluşsal çelişkilerini an be an yaşayan bir benlik için dünyanın sonunun gelmesi ya da az sonra ölecek olması gerçeği çok da bir şey ifade etmeyebilir. Aklının ve ruhunun altında kaldığı ağırlık, algıları üzerinde hüküm sürerken, ruhsal karmaşası fiziksel varlığına tehdit olan normal bir anomali. Denizin karadan uzak derin sularında dinmeyen bir fırtınanın ortasında kalmış bir kayık gibi. Dalgaların sürüklediği, alabora ettiği ama bir türlü boğulamadığından sakinliğe, dinginliğe kavuşamayan kurtulmak için debelendikçe daha da dibe batan ama orda bile huzursuzluğundan ödün vermeyen bir akıl hali. Öyle garip, öyle normal ve anlamsızlıklarıyla öylesine anlamlı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder