13 Nisan 2012 Cuma

1 YTL


Öğlenleri bazen kahve arasına çıkıyorum. Havalar da güzelleştiği için gidene kadar ki yürüyüş tazeliyor gün içinde beni. Bugün de o günlerdendi, işten çıktım güneş gözlüğümü taktım, kulağımda müziğim yeni yeni yeşeren dallar ve bembeyaz çiçekli ağaçların içinden yürüdüm gittim. Her şey çok güzeldi ta ki aldığım kahvenin parasını ödeyene kadar. Parayı verdim, kasiyer bu para geçmiyor dedi, bir baktım ki eski lira. Tamam dedim değiştirdim parayı. Sorun şuydu ki hiçbir zaman verilen para üstünde demir paraları kontrol etmem. Öyle ya ben insanlara para verirken ne sahte ne de tedavülden kalkmış para veriyorum, öyleyse insanlar da bana vermez gibi bir kabulüm var. Düşündüm nerden kim vermiş olabilir diye, nakit bir tek takside kullandım bu aralar. O yüzden büyük ihtimalle taksici kakaladı arada. Sevmiyorum zaten taksicileri, kenarı ufacık yırtılmış para verdiğinde kıyameti koparırlar ama arada eski paraları itelemekten çekinmiyorlar.. Neyse 1 lira ile batacak ya da ihya olacak halim yok elbette ama yine de sinir bozucu. Salak yerine konmuş olmanın yanında adamın "aha da bu eski paradan da kurtuldum, kardayım." dediğini duyar gibi oluşum ve aslında hala saf saf insanlara bu denli güveniyor olmam canımı sıktı.

Güven..

Yani.. düşünüyorum.. benim bu kadar güvenmeye açık olmam mı sorun? Gerçekten insanlara güvenmemeyi öğretiyorsa hayat, bu hayatın yanlış bir yere evrildiğini göstermez mi? Karşımızdakine gittikçe daha zor güvenir olmak, akıllılık mı? Güvenmeme durumu ya da güven kazanma gereksinimi hani o rasyonel tercihlerden mi modern insanda olmasını beklediğimiz?

Bilmiyorum ama gördüğüm şu, ben de oraya evriliyorum ve bu süreçten, bu oluş halimden mutlu değilim. Anlaşılan o ki para üstlerini saymak bir yana, gerçek mi değil mi diye bakarken kalbimizi açtığımızda verilen sevgiyi de kontrol eder hale geliyoruz. Aldığımız her hazda, paylaştığımız her anda bize verilenleri sorguluyoruz. Ne kadar da içteniz, ne kadar da masum..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder