Pusula

"Hayatın bize çizdiği yol, özgürlük ve güzelliklerle dolu olabilir, ama biz bu yolu yitirdik. Hırs insanların ruhunu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı. Hepimizi kaz adımlarıyla sefaletin ve savaşların içine sürükledi. Hızımızı artırdık, ama bunun tutsağı olduk. Bolluk getiren makineleşme bizi yoksul kıldı. Edindiğimiz bilgiler bizi çıkarcı yaptı, zekamızı da katı ve acımasız. Çok düşünüyoruz, ama az hissediyoruz. Makineleşmeden çok insanlığa, zekadan çok iyilik ve anlayışa gereksinmemiz var. İnsancıl değerlerimizi koruyamazsak hayat korkunç olur, hep yitiririz. Siz insanlar güçlüsünüz. Makineleri yapacak güç sizdedir. Bu hayatı olağanüstü bir mutluluk serüvenine çevirecek olan yine sizlersiniz. Öyleyse, insanlık ve demokrasi adına bu gücü kullanalım ve milliyetçilik hastalığına karşı birleştirelim. Din, dil, ulus ayrımcılığı olmayan yeni bir dünya yaratalım." Charlie Chaplin




1940 yapımı The Great Dictator adlı filmini bu sözlerle sonlandırmıştı Charlie Chaplin. Her dinleyip izlediğimde, ve her okuduğumda heycanlanmama neden olur bu konuşma. Üstünden 72 yıl geçmesine rağmen etkisini muhafaza edebilen bir hitab gerçekten takdiri hak ediyor olmalı. Charlie Chaplin hayat görüşü, yeteneği ve sanatıyla beni kendisine hep hayran bırakmıştır. Sanırım bu biraz da sanatına yansıyan duruşuyla ilintili. Evet her üretilen eser mesaj kaygısı içermek zorunda değil hatta sanatın görevi de bu olmak zorunda değil ama önemli olduğunu düşündüğüm şey sanatçının belli bir duruşunun olması gerektiği. İşte Chaplin böyle bir imge benim için. Filmleriyle, söylemleriyle, hayatıyla hatırlamaktan keyif aldığım, ,insan ırkına dair ümitlerimi yeşerten bir adam. İnsan böyle bir şeydir, diyor ya konuşmasında evet insan O'nun gibi bir şeydir ve öyle şekillenmelidir hatta hep de daha iyisi olmaya çalışmalıdır. Beni, bu cümlelerle ve bende bıraktığı etkisiyle ilgili olarak esas düşündüren şey, üstünden bunca yıl geçmesine rağmen nefes aldığımız dünyada hala hakimeyet kazanamamış bir düşüncenin ürünü olmasıdır. Okuduğumda, dinlediğimde ya da izlediğimde algılarımda canlanan resim geleceğe dair bir umuttan öteye geçemiyor. En temel insani hakların lütufmuşçasına bahşedilmiş birer ödül olarak sunulduğu ve insanların buna şükredip tamah ettiği bir zamanda içimi buruyor bu çok haklı haykırış.

Sanki bugünlerde insanların talepleri büyük çoğunlukla tüketim araçlarında yoğunlaşmış. Hipnotize olmuş gibi sınıflandırmışız beklentilerimizi ve yaşama dair hayallerimizi. Hayattan beklediğimiz mutluluk, mutluluğa ulaşmak için yaptıklarımız ise kanayan bir yaraya uygulanan ilk yardım turnikesinden farksız, gereğinden fazla maruz kalınca kangrene sebep olması kaçınılmaz. Doğaldır ki herkesi mutlu edecek olan şey farklıdır, ama kendimizi kandırmayalım hepimiz daha iyi bir yaşam için çabalıyoruz, temel ihtiyaçlar karşılanmadan nasıl mümkündür mutluluk? Demokrasi Antik Yunan Aristokrasisinde şekillenmiş, kölelerin çalışmaktan düşünmeye vakti yokmuş..Marx'a göreyse ezilen işçi sınıfının birlik olmasıyla özgürlükler kazanılacakmış. Bugün dünyanın büyük bir kısmı açlık sınırında yaşarken haklarını talep etmelerini beklemek ve bunu yapmadıklarında kızmak çok mu elitist bir tavır olur? Peki böyle bir beklentimiz olmadığında değişimi, dönüşümü nereden beklemek gerekir? Araçlarımız amaç haline geldiğinden beri hedeflerimiz değişti, yanlış hedefler gerçek ihtiyaçların önüne geçti. Ve biz buna basitçe razı olduk.

Keşke Chaplin yaşasaydı da bir de bugün baksaydı yaşadığımız dünyaya 40'lardan ne kadar ilerideyiz gözüme soka soka haykırsaydı.


bbi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder