26 Nisan 2012 Perşembe

reng-i cümbüş







renklere bulanmak bazen de böyle bir şeydir.

biraz renklenmem gerek
kabuğumdan çıkıp canlanmam,
eğip başımı yere, sırlarken ardı ardına adımlarımı
hızımdan akan giden karoları sayarak sakinleşmeye çalışmak yerine,
başımı kaldırıp içimdekileri
gökyüzüne haykırmam gerek.

ayağıma dolanan heycanımdan
öylesine duyulmalı ki sustuklarım,
büyümeli çınladığı her kulakta
ve işte öyle renklenmeli soldurduklarım..





24 Nisan 2012 Salı

hayal




Köprünün altından ne kadar su çağlarsa aksın, hep bir izi deşer hatıra. Yinelemeye devam eder, dün olmuş gibi sindirilmeye ihtiyaç olanlar.
Yaşanılanlar neler ifade eder? Yani üzüntü, öfke, pişmanlık ya da inkar neyi anlatır, ve her hangi birini hissetmek, hissetmeye devam etmek neyi gösterir? Belki çok şeyi ya da hiçbir şeyi..
Zaman içerisinde yaşanılanlarla evrilir insan. Düşücüleri, bakışları, yorumları farklılaşır. Belki taban tabana zıttına dönüşmez ama yumuşar çizgileri. Peki ya hisleri? Biter mi? Değişir mi? Yoksa sadece unutulur mu hissetme hali o belli duruma, olaya, kişiye.
Belli kabullerin üstüne kurar insan hayata bakışını. Ona göre şekil verir hayatına. Bazen fazla ürkektir, bazen talepkar çoğu zaman ise bencil. Öyle bir bencillik ki çok fazla içine girmez kaybetme riskini göze alamadığından. Bu bir hata mıdır? Hiçliğindense garanti kısıtlı varlığına razı olmak.. Başkasıyla paylaşmayı göze almak..
Zaman akar, insan değişir, hisleri değişir, kendi değişir, var oluşu farklılaşır.. Aynı kalan hayalleri olur belki; hep tutunduğu, gerçekliğe meydan okuyabildiği yegane mutluluk alanı. Belki senaryosu değişir, repliklerin üstü çizilir, ama hep aynıdır karakterler aslında.  Doğru oyuncuyu bulduğunu bilir yönetmen karşısına çıktığında. Biçilmiş kaftandır, her replik ezberlenmeden dökülür dudaklardan, her sözcük önce gözlerden okunur. Hissedilir cümleler duyulmadan önce ve verilmiş sahnelerde figüran olmaksızın O oyuncular kendileri yazarlar karakterlerinin serüvenlerini. Önce bir bir yaşayarak kendi kurdukları hayallerini..

21 Nisan 2012 Cumartesi

20 Nisan Dünya Sırıtma Günü

 

Sırıtıyorum, sebepsiz değil. Hücrelerimin ağzı olsaydı onlar da sırıtırdı.

20 Nisan 2012 Cuma

geçmişten gelen gölge




Özlem içimdeki en büyük boşluğun sebebi. Tanımlanmış hayaller, tanımlanmış birçok hatta en çok yaşanmışlık içinde yarım kalan roller adına: Özlem. Öyle bir özlem ki hayatın akışı üzerinde söz sahibi, yön sahibi belki de var oluş nedeni. (Yaz, 2011)

13 Nisan 2012 Cuma

1 YTL


Öğlenleri bazen kahve arasına çıkıyorum. Havalar da güzelleştiği için gidene kadar ki yürüyüş tazeliyor gün içinde beni. Bugün de o günlerdendi, işten çıktım güneş gözlüğümü taktım, kulağımda müziğim yeni yeni yeşeren dallar ve bembeyaz çiçekli ağaçların içinden yürüdüm gittim. Her şey çok güzeldi ta ki aldığım kahvenin parasını ödeyene kadar. Parayı verdim, kasiyer bu para geçmiyor dedi, bir baktım ki eski lira. Tamam dedim değiştirdim parayı. Sorun şuydu ki hiçbir zaman verilen para üstünde demir paraları kontrol etmem. Öyle ya ben insanlara para verirken ne sahte ne de tedavülden kalkmış para veriyorum, öyleyse insanlar da bana vermez gibi bir kabulüm var. Düşündüm nerden kim vermiş olabilir diye, nakit bir tek takside kullandım bu aralar. O yüzden büyük ihtimalle taksici kakaladı arada. Sevmiyorum zaten taksicileri, kenarı ufacık yırtılmış para verdiğinde kıyameti koparırlar ama arada eski paraları itelemekten çekinmiyorlar.. Neyse 1 lira ile batacak ya da ihya olacak halim yok elbette ama yine de sinir bozucu. Salak yerine konmuş olmanın yanında adamın "aha da bu eski paradan da kurtuldum, kardayım." dediğini duyar gibi oluşum ve aslında hala saf saf insanlara bu denli güveniyor olmam canımı sıktı.

Güven..

Yani.. düşünüyorum.. benim bu kadar güvenmeye açık olmam mı sorun? Gerçekten insanlara güvenmemeyi öğretiyorsa hayat, bu hayatın yanlış bir yere evrildiğini göstermez mi? Karşımızdakine gittikçe daha zor güvenir olmak, akıllılık mı? Güvenmeme durumu ya da güven kazanma gereksinimi hani o rasyonel tercihlerden mi modern insanda olmasını beklediğimiz?

Bilmiyorum ama gördüğüm şu, ben de oraya evriliyorum ve bu süreçten, bu oluş halimden mutlu değilim. Anlaşılan o ki para üstlerini saymak bir yana, gerçek mi değil mi diye bakarken kalbimizi açtığımızda verilen sevgiyi de kontrol eder hale geliyoruz. Aldığımız her hazda, paylaştığımız her anda bize verilenleri sorguluyoruz. Ne kadar da içteniz, ne kadar da masum..